Şimdi hayal edin: Aşırı kalabalık bir metrodasınız, herkes sıkış tepiş üzerinize çıkmaya çalışıyor ve yer kapmaya çalışıyorlar. Metro sıradaki durakta duruyor, belki birileri iner diye düşünüyorsunuz ama aksine, daha fazla insan sıkışmaya çalışıyor, sağdan soldan itekleniyor ve nefes alamaz hale geliyorsunuz.Bu sıkışıklığın ortasında metronun diğer ucunda eski bir arkadaşınızı gördünüz, biraz sohbet edip vakit geçirmek istediniz ve dikkatini çekmeniz gerek.
Onun dikkatini çekmek için ne yaparsınız?
“İsmiyle seslenirsiniz”
Peki bir işletme sahibi olarak, müşterilerinizin dikkatini nasıl çekebilirsiniz?
Hayır herkesin ismini sayıklamayın :) Güzel haber, bunun çok kolay bir yolu var! Ve bu yazının sonunda bunu öğreneceksiniz.
“Hey, Bu Benim!”
Günümüzde sonsuz mesaja maruz kalırız, gün içerisinde, sosyal medyada kaydırırken, televizyonda favori dizinizi izlerken, arabanızda bir yerlere giderken billboardlarda…
Hangi birine dikkat ediyoruz ki? Artık her yer bir şeyler satın almanız için avlanır hale geldiniz. Gün boyunca sonsuz mesaja maruz kalıyoruz. Tepkisizleştiğimizi ve işletme sahipleri olarak bu durumun alehimize olduğunu, artık satış yapamayacağınızı düşünüyor olabilirsiniz, bu çok normal.
Aslında bunu lehinize kullanabileceğinizi söylesem?.
Bu kadar mesaj kalabalığı insanları o kadar yordu ki, tepkisizleştiler ve bu sayede onlardan sıyrılmanız hiç olmadığı kadar kolaylaştı.
Bir yerden ismimizi duyduğumuzda anında döner ve bakarız, peki neden? Doğuştan beri buna eğitildik. İsmimizi duyduğumuz zaman, bizimle alakası olamayan durumlarda bile, dönüp bakarız.
Çünkü “Bu benim” deriz.
Pazarlamada bu bağlantıyı oluşturabilmek aynı derecede güçlüdür.
Kişiselleştirilmiş pazarlama, genel mesajlar yerine doğrudan bireye hitap ederek onların görüldüğünü ve duyulduğunu hissettirir.
Yanlış anlaşılmasın, herkesin ismini söyleyerek reklam hazırlayın ya da içerik üretim demiyorum 🙂
Tek yapmanız gereken “Hey, Bu Benim!” dedirtmek.
Gayrimenkul sektörünü düşünün. 50 yılı aşkın bir süredir emlakçılar aynı mesajları kullanıyor: "Marka ismi, evinizi satalım" veya "Evinizin değerini ücretsiz öğrenmek için bizi arayın." Bu reklamlar özgünlükten yoksundur.
Bu sorun yalnızca gayrimenkule özgü değil; birçok sektörde yaygındır.
Çoğu işletme, rakipleriyle aynı şeyleri yapma tuzağına düşüyor ve bu da minimum düzeyde farklılaşmayla sonuçlanıyor. İster dişçi, ister çiçekçi, restoran sahibi veya elektrikçi olun, aynı eski kalıpları takip etmek gelişme potansiyelinizi sınırlar.
McDonald's'tan ders çıkartalım. Fast food devi, arabaya servis konseptini kendisi mi üretti?
Cevaplıyorum: Hayır.
1930 yılında bankalar müşterileri arabalarından inmeden işlemlerini halledebilsin diye geliştirmişti. Başkasının pazarlama taktiğini alıp, kendi sektörlerine uyarladılar, Bu demek oluyor kiiiiii:
Pazarlama, sektörden sektöre uyarlanabilir.
Pazarlama karmaşasını ortadan kaldırma ve müşterinize “bu benim” dedirtmenin en güçlü aracı Benzersiz Satış Teklifidir (USP).
Rakiplerinizin mesajlarını basitçe kopyalamayın. Ama bu farklı ve çok derin bir konu (Bunu öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz)
Bunun yerine, potansiyel müşterilerin dikelip "Ah, bu benim için!" diye düşünmelerini sağlayacak bir şey sunmalısınız.
Diyelim ki bir kayropraktik uzmanısınız. Kalabalık bir metroda, potansiyel müşterinizin dikkatini çekmeniz lazım, ne derdiniz?
Ben söyleyelim: “Boynunuz mu ağrıyor?”
Bu yaklaşım dikkat çeker ve mesajınızın doğrudan kişiye ulaşmasını sağlar. Boynu ağrıyan bir kişi bu soruya tepkisiz kalamaz ve ya içeriğinizi ya da reklamınızı tüketmeye başlar. Sonrasında onu müşteriye dönüştürmeniz çocuk oyuncağıdır.
Şimdi size yoruyorum: “Müşteri bulamıyor musunuz?” Sizin için ne yapabileceğimizi öğrenmek için butona tıklayın.
Comments